30 Temmuz 2009 Perşembe
Mini mini kedicik
Çarşamba günü evde olduğum için sabahda birlikte parka gidiyoruz. Bu sefer yolda minik bir arkadaş edindik. Bizi görür görmez koşa koşa yanımıza geldi. O kadar minik ve sevimliydiki. Baldanadam için yanıma aldığım mamalardan ikram ettik ama pek itibar etmedi. Oğluş doğduğundan beri sokak hayvanlarını hep uzaktan seviyorduk ama bu miniği sevmeden durmak imkansızdı. Baldanadamla tüylerini okşadık. Kucağıma geldi yattı. Kısanç oğluş kendi kucağına gelmesi için işaret etti ona, ama minnoş kedi onu pek dikkate almadı. Neredeyse 15 dakika minik dostumuzla oyalandık. Sonra baktım oluş kediciğin kuyruğuna doğru hamleler yapıyor. Bilmeden canını yakmasın diye oradan ayrıldık. Bütün gün dilinden düşürmedi kediyi.
Sokak hayvanlarına yaklaşmasını çok da istemiyorum. Hastalıklı olma ihtimallerinin yanı sıra bilmeden ters bir hareket yapıp kızdırabilir, beklenmedik şeyler olabilir diye. Bunun yanında hayvanalra merhamet etmeyi de öğrensin diye onlara mama ve su vermeyi gösteriyorum. İnşallah uygun bir evimiz olursa bir hayvanla dost olmayıda öğretebilirim.
Apocalypto
Baldadamin erken uyumasını (23.00!!) ve ertesi günün tatil olmasini fırsat bilerek cumartesi gecesi bir film seyredelim dedik. Uzun süredir izlemeye fırsat bulamadığımızdan yeni film almamıştık,o yüzden eski DVD lerin arasından 2. kez izlenmeye değer bir film seçtik. İnsanı dehşete düşüren sahneleri, hızlı temposuyla doğrusu ilk seferdeki kadar ilgiyle izledim. En favori sahnelerim bebeğin anne karnındaki dansı ve suda doğum sahnesiydi tabiki. Wikipediada konusu şöyle anlatılmış;
"Film köylerinde mutlu bir şekilde yaşayan Maya halkının hayatlarından bir kesit ile başlıyor. Yaşama uğraşları, şakaları, beklentileri ve umutları seyirciye sunularak bir nevi "yok birbirimizden farkımız" dedirtiyor. Lakin köye gelen bir yağmacı ve avcı grubu herşeyi alt üst ediyor ve köydeki eli iş tutan erkek ve kadınları esir alıyor.
Filmde baş roldeki erkek Jaguar Paw (Rudy Youngblood) isimli bir yerli. Hamile eşi ve çocuğunu bir şekilde yağmacılardan koruyan esas adamımız onlara geri döneceğine dair söz vermeyi de ihmal etmiyor. Sonrasında esir yerli halkı zorlu ve sonunun ne olduğunu bilmedikleri bir yolculuk bekliyor. Filmin yaklaşık kırk dakikalık bölümünü içeren ve seyirciyi de merak içinde bırakan bu yolculuk sonrası zigguratları ve insan kurbanı ayinleri ile ünlü Maya başkentine ulaşıyorlar. Kuraklığın problem olduğu bölgede kurban törenleri yapılmakta ve esir alınan köy halkımızı da bu akibet beklemektedir. Bu arada kadınlar ise açık artırmayla satılır. Kurban töreni filmin en can alıcı sahnelerini oluşturmakla birlikte kahramanlarımıza sıra geldiğinde güneş tutulmakta ve bunu bir işaret sayan kral ve büyücüler onları bu akibetten bir bakıma kurtarmaktadır. Ancak onları esir alan yağmacıların insafına terk edilen köy erkekleri daha iyi bir yola koyulamazlar. Bu kez de bir nevi arena oyununa atılan kahramalarımızdan Jaguar Paw bu oyun esnasında yağmacıların şefinin oğlunu öldürür ve filmin ikinci bölümünde hızlı ve gerginlik verici bir kovalamaca başlar. Kovalamacanın sonu her ne kadar mutlu son olsa da çekilen acılar unutulmaz ve beyazların Amerika'yı keşif gemilerini de sahillerde görürüz."
Filmin orjinal maya dilinde olması ayrı bir tat. Aksiyon süper, kurguda boşluk hissedilmiyor, çekimler sahneler harika, tek olumsuz yanı fazlaca "kanlı" olması sanırım. Kesinlikle çoçuklara ve hamilelere göre değil.
27 Temmuz 2009 Pazartesi
Başkasının maması sorunsalı
Son zamanlarda baldanadamla anlaşamadığımız bir konu var. Doğrusu nasıl davranmam gerektiğini de pek kestiremiyorum. Parkta, dışarıda, başkalarının elinde gördüğü yiyecek şeyler ilgisini çekiyor.
Yakında iki macera yaşadık böyle. İlkinde pakta torununa şekerleme veren yaşlı teyzenin yanına minik adımlarla yanaştı. Kolay kolayda tanımadığı birilerine yaklaşan bir çoçuk değil kendisi o yüzden önce ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım. Baktım teyze şekerlemeden onda da veriyor. Bir daha vermek istediginde ben mudahele ettim ama baldanadam dahaa diye bağırarak itiraz etti. Teyzeninde ısrarları sayesinde kazanan baldanadam oldu.
İkinci maceramızda yine parkta gerçekleşti. Eşlerimizin eski iş arkadaşı olduğu bir anne-bebiş ile karşılaştık. Kuzular birlikte oynadılar.Sonra anne 14 aylık kuzusuna sebze çorbası yedirmeye başladı. Baldandadam da çorbanın tadına bakmak istedi. Tam olarak istemeye de çekindiğinden sadece yanlarına yanaşıtı ama her halinden banada ver dediği belli oluyordu. Bebiş karnını doyurduktan sonra mamadan bir kaşık aldı tadını pek sevmesede kalanı da yedi. Tabi yediren ben olmadığımdan itiraz edemedi. Sebze çorbası olduğu için bende pek ses çıkarmadım ama şimdi tutarsız mı davrandım diye endişe ediyorum. Başkalarından yiyecek birşeyler almaya alışmasını istemiyorum. Şimdi küçük yanında hep ben varım ama ileride de bunu devam ettirebilir diye endişelerim var.
İşin birde şu boyutu varki bende parka genelde kuru meyve yada kek poğaça gibi şeyler getiriyorum ve eğer etrafımızda bir çoçuk varsa baldadamın eline mama verip onunla paylaşmasını isitiyorum. Genelde hiç itiraz etmeden veriyor. Sanırım buradan yola çıkarak ben başkasına veriyorsam başkasında da alabilirim gibi bir mantık çıkarıyor. Bir orta yol bulmalı ve tutarlı davranmalıyım ama nasıl yapacağım konusunda henüz bir fikrim yok.
26 Temmuz 2009 Pazar
Sakin iki gün
Bu hafta sonu hiç bir planın olmadığı, ailecek evde olduğumuz iki gündü. Gezmeli tozmalı hafta sonlarının ardından benim gibi gezenti birinin bile evini özleyeceğinin farkına vardım. Çok şükür baldanadamın da keyfi yerinde. Tek problem doğru düzgün hiç bir şey yememesi. Genelde en çok yediği öğün olan kahvaltıda bile çok az yiyor. Direnci düşmesin diye vitaminine tekrar başlattım.Çevremde iştahsızlığı çok duymaya başladım. Sıcaklar ve şişmiş damakların etkisi diye düşünüp onu zorlamıyorum ama sürekli bişeyleri teklif halindeyim. Neyseki meyve suyu, ayran gibi şeylere hayır demiyor.
Evde olunca tabi neredeyse unutmakta olduğumuz aktivitelerle vakit geçirdik. Çamaşır makinasını doldurup çalıştırma, temizleri asma, elektirik spürgesi ile evi süpürme, toz alma. Bunlar daha çok ev işi gibi gözüksede sakın aldanmayın bunlar baldadamın favori ev içi oyunları.
Sulu oyunlarında hakkını yemeyelim tabi. Bardaktan bardağa, şişeden bardağa, üste başa, heryere su dökme :) olur olmaz lavaboya koşup eleri yüzü yıkama (tabureye çıkmak için bağrış çığrış yardım isteme). Anne havuzu dolduralımmı diyince koşarak havuzu arama, şişirmek için sabredemeden zuu zuuuu diye haykırma ve sonunda anneyi yıkanmış kadar ıslatan su sıçratma oyunları. O kadar mutlu oluyorki suyun içinde, banyoda her yeri ıslatmış olsakta onu bu kadar mutlu eden bu aktiviteyi denize gitmediğimiz her hafta sonu yapmaya karar verdim.
Her ne kadar uzun kalamasakta Sabri abisinin sünneti dolayısıyla okunan Kuran'ınında da gittik baldanadamla. Parka gittik tabi herzamanki gibi ama bir tek farkla bisikletimizi de götürdük. Bütün çoçukların gözü baldanadamın bisikletindeydi. O kaydırakta kayarken bir baktımki babamız sırayla çoçukları bindiriyor. Hem çok şeker hem çok komiktiler :)
Özel bir şeyler yapmasakta güzel bir haftasonuydu. Evimizin tadını çıkardık. Hatta baldandam uyurken film bile seyrettik aylar sonra...
22 Temmuz 2009 Çarşamba
Bisikletimiz Geldi
Bu hafta arkadaş izinli olduğu için ben dün izin kullanmadım. Akşam işten dönerken baldanadam ve anneannesini sokakta buldum. Baldanadam bisikletinin üzerine keyif turları atıyordu. Anneanneden baldanadamı devralıp birazda ben gezdirdim. Mahalleden abileri hemen yanımıza koştular onlarda baldanadamın bisikletini çok merak ediyorlardı. Her ayrıntısı incelendi. Kornasına zırt pırt basılsı. Sokağımızın en küçüğü deniz bebek bile bisiklete oldukça ilgi gösterdi. En çok da baldanadam keyifliydi tabi. Bugun bisikletimizle parka da gideriz artık. Parkta bisikletlerine dokundurtmayan 2-5 yaş arası kuzular artık benim oğlumunda bisikleti var!!!
Not: Baldanadam bisikletli abilere çok özeniyordu. Pedallari çeviremeyecek kadar küçük olduğu için bisikleti erken almayı düşünmüyordum. Ama parkta çoçukların bisikletlerine küçük adımlarla yanaşması, beni bindir bakışları, ben oğlum bizim değil diyince çekinerek de olsa binmeye çalışması, eğer bisikletin sahibi çoçuk bisikletini vermek istemezse boynunu bükmesi beni mahfetti. Daha fazla bekleyemedim.
Not: Baldanadam bisikletli abilere çok özeniyordu. Pedallari çeviremeyecek kadar küçük olduğu için bisikleti erken almayı düşünmüyordum. Ama parkta çoçukların bisikletlerine küçük adımlarla yanaşması, beni bindir bakışları, ben oğlum bizim değil diyince çekinerek de olsa binmeye çalışması, eğer bisikletin sahibi çoçuk bisikletini vermek istemezse boynunu bükmesi beni mahfetti. Daha fazla bekleyemedim.
20 Temmuz 2009 Pazartesi
Ben, sen
Bir baç gündür baldanadama ben dedirtmeye uğraşıyordum sonunda oldu. Diyalog şöyle gelişti;
-Bacağını kim boyadı oğlum?
-Kalem
-Kalemi kim tutuyordu?
-Ben!
Burdadan bakınca çok kolay söylemiş gibi ama baldanadam suçu üzerine almayı hiç sevmiyor. Uzun süredir yaptığı yaramazlıklar için kim yaptı diye soruyordum. Aldığım cevap her zaman kalem, bardak, yada ayak gibi başka varlıkları işaret ediyordu. Kim tutuyordu sorusunu keşfettikten sonra ancak ben kelimesini duyabildik. Dün akşamsa suyu kim döktü sorusuna gözümün içine bakarak sen dedi :) tesadüfmüydü bilinçlimiydi anlamadım. Bu ben sen olayı oturana kadar eylemlerim sürecek.
19 Temmuz 2009 Pazar
Sonunda motor çalıştı
Arabayı çalıştırmasının çok uzak olmadığının farkındaydım. O yüzden vitesi boşa alıp el firenini mutlaka çekiyordum. Anahtarın her bir dönüşünün ne işe yaradığını çok iyi biliyor artık. İlk döndüğünde radyo, ikincisinde camlar, üçüncüsündede arabanın kendisi çalışıyor. Ayakları pedallara yetişse hiç şansımız yok alıp kaçıracak arabayı.
Tamam erkek çocuktur meraklı olur bu kadarı da fazla. Evin içinde anahtarı arıyor. Bulduğu anda doğru kapıya koşuyor arabaya gidelim diye. Haftasonu denizin ve uykudaki saatlerinin haricindeki zamanın çoğunu arabanın şöför koltuğunda geçirdi. Tabi bende yan koltukta...
17 Temmuz 2009 Cuma
Sokak bebeği
Tam bir sokak delisi baldanadam. Hadi artık eve gidelim diyorum dahaaa dahaaaa diye itiraz ediyor. Tebeşirle kaldırımlara yazı yazıyor. Dokuztaş oynayan abilerinin taşlarını bozup kendine kule yapıyor. Sek sek oynayan ablaları, saklanbaç oynayan abileri seyrediyor. Mahallenin çocularının maskotu oldu. Anneannesi ayrı gezdiriyor ben ayrı. Bakalım kışın napıcaz. Şimdiden evde eğlenceli vakitler geçirmek için araştırmalara başlamalıyım. Yoksa baldanadamı evde tutmak zor olacak gibi...
16 Temmuz 2009 Perşembe
Terbiye
Bir çocuğa nasıl terbiye verilir? Doğrusu çok iyi bildiğimi söyleyemeyeceğim, şimdilik en güzel yolunun örnek olmak olduğunu düşünüyorum. Fakat dün yaşadığım bir olay nasıl kötü bir terbiye verilebileceğinin örneğini gösterdi bana.
Otobüse 8 yaşlarındaki bir kızla annesi bindiler. Anne arkamdaki koltukta cam kenarına geçti. Yanında başka bir bayan oturuyordu. Kızda bayanın yanıda ayakta bekliyordu. Küçük kız bayana annesinin kucağına geçmek istediğini belirtti ve yol vermesi için kalkmasını istedi. Bayan yerinden kaltığı zamansa onun yerine oturdu ve benim oldu kalkmıcam artık dedi. Aynadan onları takip ediyordum. Annesinin çocuğa bir tepki göstermesini, en azından kızını kucağına alıp bayandan özür dilemesini bekledim ama malesef beklentilerim boşa çıktı. Anne çantasından başka bir şeyle ilgileniyormuş gibi yapıp yanında dönen dolabı görmezden geldi. Küçük kız hile ile yerini kaptığı bayanın başında beklemesinden sıkılmış olacakki kadıncağıza bak arkada yerler boşalıyor sen orada otur diye akıl verdi. Tabiki arkada boşalan yerler falan yoktu. Sabırlı madur yolcu yinede sesini yükseltmeden sadece sen çok terbiyesiz bir kızsın demekle yetindi. Tabi anneden yine ses yok! Önce çok sinirlendim sonra acıdım o küçük kıza. Evet kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için başkalarının hakkını gaspetmeyi erkenden öğrenmiş. Belki bu sayede ufak zaferler elde ettiğini sanacak ama hayatı boyunca ama hiç bir zaman gerçek bir sevgiyi hissedemeyecek, çevresin tarafından hep sevilmeyen bir insan olmaya mahkum kalacak. Çok üzgünüm küçük kız bütün bunların tek suçlusu annen! Muhtemelen ileride onada bir kazık atarak bunu ona da hatırlatırsın zaten...
15 Temmuz 2009 Çarşamba
Baldanadamın Dilinden
Udu:Ütü
Bıvak:Bırak
Ganyon:Kamyon
Keçpe:Kepçe
Deni:Deniz
Fis:Fiş
Işıı:Işık
Va:Var
Araba:Araba
Moto!?!?!:Motosiklet(Geri kalan yerini genelde kısık söylüyor)
Dam:Cam
Dahta:Tahta
Ezan:Ezan
Nama:Namaz
Tesbi:Tespih
Kura:Kuran
Bil:Pil
Yapra:Yaprak
Halalet:Hayalet(Anneannesi sen sevimli hayalet casper misin der demez :)
Vs,vs... uzar gider kelime hazinesi oldukça genişledi ama cümle kurmaya pek yanaşmıyor. Sanırım leb demeden leblebi dediğini anladığımız için. Cümle kurmaya teşfik etmesi için artık dediklerini anlamamazlıktan gelmeye karar verdim.
13 Temmuz 2009 Pazartesi
Atakan Marangoz Ustası Oluyor
Evimizde minik bir usta olunca ona konu ile ilgili kitap almakda farz olmuştu. Minik tamircimiz atakan abisinin minik kuşa ev yapma macerasını zevkle takip ediyor. En çok ilgilendiği sayfa marangoz atölyesindeki aletlerin çizilmiş olduğu sayfa. Tettete(testere) ve penne(pense) direk parmakla gösterilen aletler.
Atakan serisi çok hoş çizimleri olan neşeli kitaplar. Bizim için erken olsada davranış bilinci oluşturan konuları var. Biz şimdilik sadece hikaye bütünlüğünü kavramaya ve sayfalardaki objeleri öğernmeye çalışıyoruz.
12 Temmuz 2009 Pazar
Daha daha deniz :)
Sonunda baldanadamımızı denizle buluşturabildik. Sonuç beklediğimden çok daha iyi, tam bir balık oldu. Sudan çıkmak istemedi. Biz üşür artık çıkaralım dediğimizde dahaa dahaa diye haykırdı.
Bunca haftadır deniz mazlemeleri aradığımız halde kolluk simit almadan gittik denize ve hiç ihtiyaçta hissetmedik. Şimdi iyiki almamışız diyorum çünkü plajdaki gözlemlerime dayanarak en kullanışlısının yelek olduğuna karar verdim. En kısa zamanda yelek alıp baldanadamın özgür kulaçlarını seyredicem inşallah.
Sabah sabah su biraz soğuk. Baldanadam tereddütler içinde...
Soğuk su da neymiş, çıkmam ben bir daha...
Taş ata ata denizi taşırdık.
Hadi gülücüklü poz ver dediğimde
Dutlu şaşkın ördekle yeşil çekirge
Day'sının kucusunda...
Bunca haftadır deniz mazlemeleri aradığımız halde kolluk simit almadan gittik denize ve hiç ihtiyaçta hissetmedik. Şimdi iyiki almamışız diyorum çünkü plajdaki gözlemlerime dayanarak en kullanışlısının yelek olduğuna karar verdim. En kısa zamanda yelek alıp baldanadamın özgür kulaçlarını seyredicem inşallah.
Sabah sabah su biraz soğuk. Baldanadam tereddütler içinde...
Soğuk su da neymiş, çıkmam ben bir daha...
Taş ata ata denizi taşırdık.
Hadi gülücüklü poz ver dediğimde
Dutlu şaşkın ördekle yeşil çekirge
Day'sının kucusunda...
10 Temmuz 2009 Cuma
9 Temmuz 2009 Perşembe
Panda ile bakbak
8 Temmuz 2009 Çarşamba
Cankurtaran, İstiklal, düğün, alışveriş
Haftasonumuzdan bahsetmeden olmaz değilmi.Bir önceki ateşli haftasonumuzdan sonra bu hafta sakin bir programımız vardı. Hem cumartesi hem pazar günü sadece akşama doğru çıktık. Cumartesi öğleden sonra eşimin fen lisesinden arkadaşının düğününe gittik. Düğün Cankurtaranda olduğu için Eminönünden gidelim hemde kuzumun biten hurma stoğunu takviye edelim dedik. Eminönünden sultanahmete çıktık, fazla vakit kalmadığından çok gezemedik ama kuzucum ilk kulahta dondurma deneyimini yaşamış oldu.
Düğün mekanı çok hoş düzenlenmişti özellikle mum delisi baldanadam için. Nikah kıyılan platformda baldanadamın uğrak yeri oldu yerlere saçılan yıldız ve aydede formatındaki parlak pulları topladı durdu. Hiç oturmadığı için eşimle dönüşümlü olarak peşinde dolandık. bu arada üzerime su ve meyve suyu da döktü. Neyseki hava sıcaktı ve akşam olmuştu :)
Pazar akşamı da alışveriş için şişli taksim hattındaydık. İstiklalin ortasında kavanozdan etli pilav yiyen benim oğluşumdu! Alışveriş yaparken raflardaki kutuları yere seren de oydu. Bütun askıları sağa sola çekiştiren ve ayakkabıları tek tek kaldırıp yerine koyanda...Zorlu ama eğlenceli bir alışveriş sonunda oğluşa mayo ve plaj için terlik aldık.
Düğün mekanı çok hoş düzenlenmişti özellikle mum delisi baldanadam için. Nikah kıyılan platformda baldanadamın uğrak yeri oldu yerlere saçılan yıldız ve aydede formatındaki parlak pulları topladı durdu. Hiç oturmadığı için eşimle dönüşümlü olarak peşinde dolandık. bu arada üzerime su ve meyve suyu da döktü. Neyseki hava sıcaktı ve akşam olmuştu :)
Pazar akşamı da alışveriş için şişli taksim hattındaydık. İstiklalin ortasında kavanozdan etli pilav yiyen benim oğluşumdu! Alışveriş yaparken raflardaki kutuları yere seren de oydu. Bütun askıları sağa sola çekiştiren ve ayakkabıları tek tek kaldırıp yerine koyanda...Zorlu ama eğlenceli bir alışveriş sonunda oğluşa mayo ve plaj için terlik aldık.
7 Temmuz 2009 Salı
Market rafları ile ilgili başvuruma cevap
Sanayi bakanlığından aşağıdaki cevabı yollamışlar. Anlaşılan konu ile ilgili bir kanun tasarısı hazırlanıyor. Duyarlı olan insanlar da başvurularda bulunursa market raflarında abur cubur ürünlerin çoçukların göz hizasına konulmamasına yönelik bir düzenleme de tasarıya eklenebilir diye umuyorum.
"Ülkemizde 1990'lı yıllaraın başlarında ivme kazanan marketleşme süreci, zaman içerisinde büyük bir gelişim göstermiştir. Her türlü tüketim maddesi ve ihtiyaç malzemesinin perakende ticaretinin yapıldığı ve büyük mağaza diye adlandırılan bu alış/veriş merkezlerinin sayılarındaki artış beraberinde bazı porblemleri de ortaya çıkarmıştır.
Avrupa ülkeleri ve Amerika'da yapılan hukuki düzenlemelerle önlenen problemlerin, ülkemizde de önüne geçilmesi maksadıyla;Bakanlığımızça "Alışveriş merkezleri, Büyük Mağazalar ve Zincir Mağazalar Kanunu Tasarısı Taşlağı" hazırlanmıştır.
Yapılan çalışmalarda, mevcut ve ileride olması muhtemel olan sorunlara çözüm geliştirilmesi amaçlanmıştır. Dünya örnekleri, ülkemiz gerçekleri kapsamında değerlendirilerek kamu ayararını ön olanda tutan ve serbest piyasa şartları ile uyumlu düzenlemeler yapılmaya özen gösterilmiş ve bu çeşit işyerlerinin çalışma usul ve esaslarına getirilen düzenlemeler ile haksız rekabete yol açan uygulamalarında önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Ayrıca başvurunuzda yer alan talebinizde değerlendirilmek üzere not edilmiştir.
Halis Çelebi "
6 Temmuz 2009 Pazartesi
Masanın renkli hali
5 Temmuz 2009 Pazar
Bilmiş Teyze Sendromu
Kuzumun kahvaltısını güzelce yapıp mışıl mışıl uykuya daldığını öğrendikten sonra üstümdeki karamsar havamdan kurtuldum. Bir annenin ruh hali işte bu kadar kolay değişebiliyor. O mutlu ben mutlu o mutsuz ben kahrolmuş...
Gelgelelim başlıktaki konuya. Pazar akşamı gezintimizden dönüşte durakta otobüs beklerken benim meraklı ve akbil basmak için sabırsızlanan oğlum her otobuse akbil diye koşmaya çalışınca yanımızda oturan teyze kuzucuğuma sert bir ses tonuyla otur annenin kucağına bakayım diye çıkıştı. Maksadı bir dakika yerinde oturamayan bana yardımcı olmak gibi gözüksede pençelerimi çıkarıp suratına yapıştırmamak için kendimi zor tutum. Benden tesekkur bekler gibi bekleyen yuzune somurtuk bir bakis atmakla yetindim sadece. Nedir bu insanlarin başkalarinin çocuklarina mudahele aşkı anlamış değilim. Çoğunlukla da orta yaş üstü teyzeler, yok güneş var şapkasını tak, yok hızlı sallama daha çok küçük, yok orayı elleme pis. Bu teyzeler taze annelerin bebekleri ağladığında da kızım bu çoçuk aç doymuyor diyen teyzeler zaten. Sanki özel üretilmişler. Burdan size sesleniyorum. Bir daha kuzuma karışmayın bu sefer çok pis kalbinizi kıracağımm!!
Mutsuz
Bloğun geneline baktığımda çoğunlukla mutlu anları görüyorum. Bu biraz benim yapımla alakalı, mutsuz üzüntülü anları unutma eğilimim var hep. Geçmişten geriye hep mutlu anlar kalsın istiyorum ama hayat sadece mutlu anlardan oluşmuyor tıpkı bu gece ve bu sabah gibi.
Muhtemelen yeni gelen dişlerin sebep olduğu uykusuz gecenin üstüne işe gitmek üzere hazırlanırken yakalanan anne ve baba. Uykusuz mızmız kuzunun vara yoğa sebepsiz ağlaması. Kuzuyu dedesine götürüş, uygun bir anda sıvışma, yokluğu farkeden kuzunun anne diye çağırışı. Apartman merdiveninde ikilemler içinde kalan işe gitmek zorundaki anne :(
Bir kere daha anne demesini bekledim, deseydi dayanamayıp koşacaktım ama çok sevdiği dedesi onu çoktan başka bişeylerle oyalamayı başarmıştı. Servisi kaçırdığım için metrobusle işe gelirken hissettiğim şey karamsarlık, mutsuzluk, nefret ve pişmanlık karışımı garip bir içeriği olan mide ağrısıydı. Bugün bu duyguları da kaydetmek istedim. İleride okusun, neler hissettiğimi bilsin, beni ona göre yargılasın.
Yanlışıyla, doğrusuyla, ikilemleriyle tüm yaptıklarım senin için oğlum. Seni çok seviyorum...
2 Temmuz 2009 Perşembe
www.benikoruyun.com
Malesef çoçuklara karşı işlenen şuçlarda belirgin bir artış hissediliyor. En çokda taciz, tecavüz haberleri beni derinden yaralıyor. Çocuklarımızı ne kadar gözümüzden ayırmasakta malesef bu tehlike yakın çevreden de gelebiliyor.
En güzeli tedirgin etmeden çocuğumuza kendini korumasını ve her dokunuşun iyi niyetli olmayabileceğini öğretmek. www.benikoruyun.com da konu ile ilgili çok faydalı makaleler var. Özellikle iyi dokunma ve kötü dokunmanın çocuğa açıklamasının yapıldığı yazı çok iyi.
Böyle güvensiz bir toplumda, şehirde büyümek zorunda olduğu için oğlum adına üzgünüm. Her zaman çoçukların sokaklarda özgürce oynamaları taraftarı olsamda oğluşuma bu özgürlüğü tanıyamayacağımdan korkuyorum. Allah yavrularımızı tüm kötü niyetlilerden korusun.
Pudenk bitti
Diyoruz ama ikna olmuyor. Rutine bindirdi artık her sofra öncesi buzdolabına koşup pudenkk pudenkk diye bağırıyor. Tamam seviyorsun anladık da her gün ger gün pudenk mi yenirmiş!
1 Temmuz 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)